Süleyman Karan

Süleyman Karan

SOSYAL ÇÜRÜME VE YURTTAŞLIK BİLGİSİ

Yurttaş olmak sadece aynı yurt üzerinde yaşamak anlamına gelmez. Tek başına bu coğrafi tanım, aynı topraklarda yaşayan çeşit çeşit insanı tanımlamaktan öteye gitmez. Çok farklı bakış açılarına, inanç sestemlerine, bilgi ve beceri düzeyine sahip insanları bir araya getiren ortaklaşa bir değerler sistemi olması gerekir. Bu ise salt dil, din, kültür gibi tanımlamaların dışında, asgari düzelde bir ahlak ve davranışsal benzerliklere sahip olmayı gerektirir.

Aynı yurtta farklı kamplar
Söz konusu Türkiye Cumhuriyeti olduğunda, bu asgari ortaklaşma düzeyi birkaç kesinti dışında, yine asgari düzeyde de olsa toplumun bir arada yaşamasına zemin sağlayacak ölçüde vardı. Öyle ya da böyle oturmuştu. İlk kopuş, Demokrat Parti iktidarında oldu. Adnan Menderes iktidarında, Vatan Cephesi adı altında toplumu kamplaştırıcı ve yozlaşmış bir kutuplaşmayla kesintiye uğratıldı. İkincisi ise 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından yaşanan, ‘komşunun komşuyu ihbar ettiği’ o karanlık dönemde...

Darbeciler ve din bezirganları
Her ikisi de izlerini koruyarak sürdürdü ve toplumsal çürümenin temellerini attı, ancak AKP iktidarından sonra, bu ayrışma iktidar ve bir süre sonra tüm devlet mekanizmaları eliyle, ortak yurttaşlık bilincini yerle bir etti. Bugün yaşadığımız, artık geriye dönülmesi pek de mümkün olmayan kutuplaşma, bizzat siyasal islamcıların (AKP ve Cemaat), daha sonra bunlar arasındaki çatışmanın ardından AKP ile uzlaşan ırkçıların eliyle devam ettirildi. Geldiğimiz noktada, kim gönül rahatlığıyla söyleyebilir ki, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının asagari düzeyde ortak bir ahlakı ve davranışsal bütünlüğü vardır? Söz gelimi Türk milletini tanımlarken, çalışkan, dürüst, saygılı, misafirperver tanımlarını bütünsel olarak kullanmak mümkün müdür? Veyahut ‘komşusu açken, tok yatan’ bizden değil midir, yoksa bu ülkenin ciddi bir bölümü komşusu ölse bile kılını kıpırdatmayacak kadar bencil mi olmuştur? Yurttaşların gözünde devletin aygıtları, yargı, kolluk kuvvetleri eskisi kadar güven duyulur mekanizmalar mıdır?

Selamı sabahı olmayan toplum
Bu ko;uş, devletle yurttaş arasındaki ilişkileri açısından böyle... Peki birey düzeyinde yurttaşlar arasındaki ilişkiler, duygu ve düşünceler ne alemde? Hemen kendimden örnek vereyim, ana muhalefet liderini linç etmeye kalkan güruh ve o yumruğu atan hırsız ve arsız kişi, benim gözümde sadece bu ülkenin bir utanç kaynağı, bu toprakların toksik atığı, aynı nefesi almak bile istemeyeceğim bir şey... Aynı şekilde, Aksaray’da, otistik çocukların velilerini yuhalayan ebeveynler de herhangi bir konuda bağ kurabileceğim insanlar olamaz. Aynı yurdun yurttaşı olmak bile, en azından bir utanç kaynağı olabilir o kadar.
Bu örnekleri uzatmak için fazlaca düşünmeye hiç de gerek yok. Görünürde aynı mesleği icra ettiğimiz yandaş medya çalışanları için söylenebilecek en hafif şey, kendi çıkarları için bu yurdu sattıklarıdır. Yalan haberleri, manipülasyonları, provokasyonlarını söylemeye ne hacet.

 

Onarması yıllar alacak

İşte siyasal islamcıların ve ırkçıların bu ülkeye verdiği en büyük zarar budur. Bunlar kendi iktidarlarını korumak için, toplumun sinir sistemiyle oynayarak, ülkeyi bölmeyi başarmış, herhangi bir düşmanın verebileceği zararın kat be katını vermişlerdir. Bir gün iktidardan gittiklerinde, tekrar bu ülkenin vatandaşlarını ortak değerlerde buluşturmak için yıllar geçmesi gerekecek işte bu sebeple... 

Önceki ve Sonraki Yazılar