Dünya tarımını anlamak için bir paradigma: Gıda rejimleri

Türkiye ve dünya tarımının durumunu iyi anlayabilmek için gıda rejimleri kavramını incelemek oldukça yararlı olacaktır. Gıda rejimleri belirli dönemler itibari ile dünyada hâkim olan tarım, ticaret ve politik yapılanmayı inceleyen bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Üç gıda rejimi var, üçüncüsünün içindeyiz. Umarız adil, ekolojik bir dördüncü gıda rejimini kurarız.

1. Gıda Rejimi “Koloniyal Gıda Rejimi” olarak bilinen ve İngiltere’nin hâkimiyetinde olan 16-18 yüzyıllarda egemen olan rejimdir. Bu sistemde İngiltere işgal ettiği ülkelerde köylüyü mülksüzleştirmiştir. Tarım işçiliği ve köleliğin yaygın olduğu bu modelde plantasyonlar oldukça yaygındır.

2. Gıda Rejimi 2. Dünya savaşı sonrası ABD’nin egemenliğinde 1960-1980 arasında geçerlidir. Yeşil devrim denilen; şirket tohumları, kimyasal tarım ilaçları ve gübrelerin yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandığı bir değişim yaygındır. Şirketlerin gücü artmıştır. Tarımsal destekler yaygındır. Ülkemizde de tarım destekleri 1980’lere kadar uygulanmış, giderek kaldırılmıştır. Şu an uygulanan destekler hem hacim hem de sistem olarak çiftçiyi desteklemekten çok uzaktır.

3. Gıda Rejimi 1980’lerde ve 1990’larda başlamıştır. Bu şirketlerin hâkim olduğu gıda rejimidir. Önce 80 ve 90’larda IMF ve Dünya Bankasının yönlendirmesi ile yapısal düzenlemeler denilen kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, tarım desteklerinin tasfiyesi uygulanmıştır. Finanslaştırma ve arazi gaspları yoğunlaşmıştır. Bu rejimde gelişmiş ülkeler sermaye yoğun tarım ürünlerinde (buğday, soya, mısır, pirinç vb. ), Türkiye gibi ülkeler ise meyve ve sebze gibi emek yoğun ürünlerde yoğunlaşmıştır. Gümrük vergileri indirilmiş, tarım ürünleri ithalatı kolaylaştırılmıştır. Özelleştirmeler ile ülkemizde de uluslararası tarım şirketleri hegemonyalarını yoğunlaştırmışlardır. Örneğin tütünde BAT, fındıkta ise Ferrero gibi yabancı şirketler piyasaya hâkimdir. Çiftçiye istedikleri fiyatı dayatabilmektedirler. Kamu politikaları bu rejimi desteklemektedir. Emek yoğun ürünleri üretmek ülkeye çok fazla bir değer kazandırmamaktadır. Çünkü bu ürünler yabancı tekeller tarafından ucuza kapatılmaktadır. Bir bilimsel kongrede karşılaştığım bir olay ile durumu örnekleyeyim. Kongrede fındıkta yabancı şirketlerin hegemonya kurduğu ve ürünümüzü ucuza kapattığı eleştirilerimiz karşısında bir genel müdür yardımcısı adı geçen şirketin ülkemizden çok fındık ithalatı yaptığı ve onu eleştirmenin iyi olmayacağını söylemişti. Aynen eski hocalarımızdan birinin “Güneydoğu Anadolu’da toprak ağalarının marabanın zor durumda kaldığında ona arka çıkarak yemek için buğday verdiğini” söylemesi gibi.

Gıda rejimi de bir gün tarihe karışacak. Adil, ekolojik ve insanca bir dördüncü gıda rejimi bir gün ortaya çıkacak. Mücadele sürüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar