Musa Eroğlu o ödülü çoktan hak etmişti

Benim görüşüme göre, “Aleviliğin direği bağlamadır.” Bağlamanın günümüzdeki baş yoldaşı ise Musa Eroğlu’dur.

Bağlama, kutludur, kutsaldır. Türkistan’daki atalarımız ona kopuz derler; hem törenlerde hem de gündelik yaşamda onu kullanırlardı.

1500 sene önceki Gök Türk (Aşına) Türklerinin çadırlarında kopuzlar çalınırdı. Bunun ilginç belgelerinden birisini “Yabancı Kaynaklara Göre TÜRK KİMLİĞİ” adlı çalışmamızda, Türkolog Gumilev’den alarak aktardık.

Musa Eroğlu, Tanrı Dağları’nda, Altaylar’da, Balkanlar’da çalındıktan sonra Anadolu’ya aktarılan kutsal kopuz geleneğinin yeni yüzlerindendir.

O, Anadolu’ya Malazgirt’ten 670 sene önce gelen Tahtacı (Ağaçeri) Türklerinin ulu oğullarından birisidir. Sadece ulu ozanlardan kalan türkülerle yetinmemiş, çok güzel türküler yakarak gönül telimizi titretmiştir.

Cuma günü, Hacıbektaş İlçesi’nde geleneksel Hacı Bektaş-ı Veli törenleri vardı. Törende Musa Eroğlu’na dostluk ve barış ödülü verildi. Bu kararından dolayı Hacıbektaş Belediye Başkanı Arif Yoldaş Altıok’u da kutluyorum. Musa baba, bu ödülü bin kere hak etmiş bir değerimizdi… O mezheplerin üstünde, Türk kültürünün ve sanatının çınarı olmuş birisidir.

***

Hacı Bektaş-ı Veli’nin yaşamını, düşünce yapısını, ilişkilerini ve etkilerini, “Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli/Ali’nin Sırrı” isimli kitabımızda (Kripto Yayınları) anlattık. Anadolu aydınlanması değimiz 13. Yüzyıl Türk aydınlanmasının öğretmenlerinden birisiydi. Yunus Emre gibi dünya çapında bir ozan yetiştiren okulun kurucusu Hacı Bektaş-ı Veli idi.

Türkmenlerin önderlerinden birisi olarak öne çıkmıştı. En yakın arkadaşı ise şehirlerdeki esnafın (Ahiler) piri sayılan Ahi Evren idi. İkisi de Mevlana Celaleddin’in işbirliği yaptığı işgalci Moğollara karşı çıkmışlardı ve Ahi Evren bu yüzden öldürülmüştü. Bunlar, Karamanoğlu Mehmet Bey gibi, Türkçe’ye sahip çıkan ve Türk kültürünü yaşatan ululardı. Musa Eroğlu sanatıyla işte o çizginin yaşatıcısıdır.

CAN YÜCEL’LE BİRLİKTE HACIBEKTAŞ’TA…
Hacı Bektaş-ı Veli ve Alevilikle ilgili araştırmalarımın tarihi 40 yılı aştı. 1976 yılında o dönem bu törenleri düzenleyen Ankara merkezli Hacı Bektaş Turizm Derneği bir yarışma düzenlemişti. O yarışmadaki makalem ikinci olmuştu.

1980 yılındaki törenlere konuşmacı olarak büyük ozanlarımızdan Can Yücel ile ben davetliydim. O zamanlar Hacıbektaş İlçesi büyücek bir köy gibiydi. Otel olmadığından evde ağırlanmıştık.

Can Yücel’in bulunduğu o 15 Ağustos gecesinde bir yer sofrasında, ilçenin ileri gelenleri ile toplanmış, demlenmiştik. Can baba coşmuştu. Ara sıra araya kabul edilebilir küfürler de sokuşturarak konuşuyor, herkesi güldürüyordu. Tarihe ilişkin bir şey sorulduğunda, “Beni böyle konularla sıkboğaz etmeyin, bunu Rıza’ya sorun!” diyordu. Bu da benim gibi bir çaylağı onurlandırıyordu. Bir ara, “Meğer ben tam Aleviymişim de haberim yokmuş…” diyerek sofradakileri güldürmüştü.

Ama o güzel günler çok kısa sürdü. Bir ay geçmeden Amerikan çocukları, general-amiral rütbeleri altında darbe yaptılar, her yeri zulümle doldurdular. Böylece de Hacıbektaş şenlikleri askıya alındı.

SÜNNİ DERVİŞ GÖSTERDİLER
1981’de hapse atıldık, 1983’te özgürlüğümüze kavuştuktan sonra Alevilikle ilgili çalışmalarımız devam etti. Sonra Hacıbektaş törenlerine her yıl katılmaya başladım. Bunda, sanıyorum 1986 yılında İstanbul’da kurulan Hacı Bektaş Derneği’nin etkisi fazla oldu.

O tarihlere kadar Hünkâr Hacı Bektaş, Sünni bir derviş gibi gösteriliyor, kimse de ses çıkartamıyordu. 1988 yılındaki törende, “Hacı Bektaş Veli Sünni değil büyük bir Alevi dedesidir!” dediğimde eski belediye salonunda beni dinleyenler ağlamaya başladılar. Çünkü, Alevi sözünü açıkça kullanmak neredeyse suç sayılmaktaydı.

Sonrası çorap söküğü gibi geldi. 1989 yılında, Hamburg Alevi Derneği ile birlikte Alevilik Bildirgesi’ni yayımladık ve Aleviliğin basında tartışılmasını hızlandırdık . O zamana kadar Aleviliği gericilik gibi gören Alevi okumuşları da Alevilik Bildirgesi’nde dile getirilen isteklere sahip çıkmaya başladılar. Hacı Bektaş törenleri ile başlayan çalışmalar dalga dalga yayıldı ve bütün Türkiye’yi kapladı.

Bu çalışmalarımızın karşılığı olarak Hacıbektaş Belediyesi 2012 yılında dostluk ve barış ödülünü bize verdi. Oradaki konuşmamda, dönemin Başbakanı Erdoğan’a seslenmiş ve barış güvercininin merkezi konumundaki Hacıbektaş İlçesi’ni üvey evlat gibi görmemesini, yatırım yapmasını istemiştim; ama ne acıdır ki bu seslenişimi duymadı.

Önceki Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu’na, bu törenleri laik ve çağdaş Kemalist çizgide yürüttüğü için her zaman müteşekkirim. Biliyorum ki yeni başkan Altıok da “Altı Ok” çizgilerinde bu törenleri sürdürecektir…

Beklentim; geleneksel Aleviliğin inanç özünü bozmadan onu çağdaş bir biçimde topluma sunmaktır.

***

Unutulmasın ki Sünni İslam, artık tıkanmıştır ve çözüm üreten değil sorun yaratan bir ideolojiye dönmüştür. Bu haliyle de insanlığın geleceğinde var olması tehlikeye düşmüştür. İslam’ı, biraz da Alevi yüzü ile dünyaya sunmak artık Sünni aydınlar tarafından da düşünülmelidir. Böyle bir proje, Aleviliğin değil İslam’ın kurtuluşu olacaktır.

Çözüm; 13. Yüzyıl Anadolu Türk aydınlanmasına, yani Hacı Bektaş okulu na ve o okuldan yetişen Yunus Emre’ye ve ardılı Musa Eroğlu’na ulaşmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar