Hayvansal üretimde iplerimiz başkalarının elinde

Ne zaman ki güçlü olmak tek çare olarak kalır O zaman anlarsın ne kadar güçlü olduğunu” (Bob Marley)
Et ithal ediliyor ve sadece İslamcı olma iddiasında iki zincir markette satılıyor.
Üniversitelere kayırılacak eleman alınırken ilanda kişinin tarif edildiği gibi bu zincir marketlerin seçilmesi için bütün illerde mağazası olma koşulu konulmuş.
İthalat politikasına bağımlılık et ve süt üreticisini alanın dışına itiyor.
Uzunca bir süredir uygulanan politikalar ile hayvansal üretimde ipler çiftçilerin elinden kaçtı.
Hayvansal üretim yapan işletmeler en ufak bir kıpırtıda yıkılacak kadar dayanıksız hale geldi.
Bu adım adım yıllardır uygulanan politikalarla giderek ağırlaştı.
Saman bile ithal ediliyor.
Bu da maliyeti arttırıyor.
Nasıl bu hale geldik?
Önce uzun boylu yerel buğdaylarımız yerine, ıslah edilen daha çok verimli (bazı yerlerde bu da geçersiz) ancak yoğun kimyasal gübre, sentetik tarım ilaçları (zehirler) ile yetiştirilen besin değerleri düşük kısa boylu buğday çeşitleri ekilmeye başlandı.
Sap kısalığı nedeniyle saman üretimi düştü.
Daha sonra Toprak Mahsulleri Ofisi küçültüldü.
Buğdayda destekler azaltıldı.
Buğday ithalindeki gümrük vergileri azaltıldı.
Buğday üretimi bu yüzden geriledi.
Dolayısıyla yem olarak kullanılacak buğday ve saman üretimi bir de bu nedenle geriledi.

Meralarda ıslah çalışmaları yapılmadı.
Ot verimi düştü.
Yetmedi, meralara dört yönden saldırıldı.
Maden, inşaat vb. nedenlerle meralar küçüldü.
Bu da hayvan yetiştiricilerini kesif yeme (fabrika yemi) yöneltti.
Kesif yemle beslenen hayvanların eti, sütü, yumurtasının tarım ilaçları, GDO içermesi bir yana omega 3 ve CLA gibi sağlığı koruyan maddelerce sıfıra varan değerlerde fakirleştiği anlaşılamadı.
Uzmanların bir kısmı bile bunu kaçınılmaz olarak karşılamaya başladılar.
Bazılarının ise hâlâ bu bilimsel gerçeklerden haberi yok. Kesif yemin hammaddeleri büyük oranda GDO’lu olmak üzere ithal ediliyor.

Hayvanlar merada dolaşmak yerine ahırlara tıkıldığı için sağlıkları bozuluyor.
Hep büyük işletmeler teşvik edildiğinden ve bunlar da işçiden tasarruf yapmak işlerine geldiğinden fabrika tarımı da denilen ahırda, merasız, güneş görmez, kesif yeme dayalı sistem yaygınlaşıyor.
Bu sistem içinde sağlığı bozulan hayvanlar daha çok veteriner ilacına ihtiyaç gösteriyor.
Bunlar da işletmenin dışa bağımlılığını arttırıyor.
Tabii bir de et ve süt alanında tekelleşmiş
şirketler ve süper market zincirleri var.
Üretici bir de bunlara bağımlı.
Tüketicinin ödediği fiyatın küçük bir kısmı çiftçinin eline geçiyor.
Tarım işletmeleri için dayanıklılık diye isimlendirebileceğimiz (İngilizcesi resilience) bir kavram var.
Hayvancılık işletmelerimiz dışarıdan gelen şoklara dayanamıyor.
Yem, veteriner ilacı gibi bir sürü girdinin fiyatı hızla artıyor.
Ürün fiyatları ise büyük şirketlerin elinde olduğundan artamıyor veya yeterince artamıyor.
Yaklaşık üç dört yıldır çiftçinin eline geçen süt fiyatları aynı idi ama marketlerde süt ürünleri fiyatları hep arttı.
Çiftçi bu iki makas arasında eziliyor.
İplerin çoğu başkalarının elinde!
Tarım işletmesi dayanıksız.
Ne yapılabilir?
Agro ekolojik temellere dayalı bir tarıma dönüş zorunludur.
Meralar ıslah edilmeli.
Kesif yemden kaçınılmalı.
Çiftçilerin örgütlenerek ve kentliler ile tüketim kooperatiflerinde ve topluluk destekli
tarım gruplarında birleşerek ürününü doğrudan satması sağlanmalıdır.
Bunları gerçekleştirmek zor olabilir.
Ama başka bir çare yok.
Bunları şimdi gerçekleştirecek olanlar çiftçiler ve kentliler.
Ama güçlerinin farkında değiller.

Önceki ve Sonraki Yazılar