Ormanlarda iktidar kimin...

Başta İzmir’deki olmak üzere orman yangınları hepimizi üzdü. Ormanları kötü yönettiğimiz bir gerçek. Orman içi köyler bu zenginliklerden yararlanamıyorlar.

Şimdi muhtemelen yanan yerlerde Orman Genel Müdürlüğü tek tip, hızlı büyüdüğü ileri sürülen bazı ağaç türleri ile endüstriyel ormanlar oluşturmaya çalışacak. Bunlara orman tarımcılığı da diyorlarmış. Burada da bir kavram karışıklığı var. Orman tarımı sözcüğü aslında ingilizcesi agroforestry denilen ormanı bozmadan ve zarar vermeden, ağaçların altlarında veya arasında tarım yapmak anlamına gelmesi lazım. Bu yaklaşımla orman içinde veya kenarında yaşayan köylüler hem tarımsal gelir elde ediyorlar hem de ormanı koruyorlar. Dünyada oldukça yaygın olan bu akım ülkemizde hiç gelişmedi. Hatta bu kavram kötüye bile kullanılmış. Nedeni orman kaynaklarından yararlanan güçlülerin buna pek sıcak bakmamaları herhalde. Şu anda uygulanan büyük ölçüde ağaçları alandan dışlayarak zeytin veya sakız dikilerek yürütülen yaklaşımın bu sözünü ettiğimiz ile ilişkisiz olduğunu ekleyelim.

Endüstriyel ormancılık ise sürekli yeni sorunlara yol açıyor. Örneğin ormanda meyveli ağaçlardan yararlanarak yaşayan domuzlar tek tip endüstriyel ağaçlar dikilince aç kalıp köyler hatta kasabalara iniyorlar ve tarım arazilerini tahrip ediyorlar. Domuzların çoğalması ve zararları ile ilgili tek neden bu değil ama bu da oldukça önemli.

Bir ormanda biyoçeşitlilik esas olmalıdır. Tabii bu zorla sağlanacak bir şey değildir. Ege’de kızılçam ister istemez çoğunluğu sağlayacak ağaç türü olacaktır. Yansa da bu böyle. Ormanların yanmamasına, yanıyorsa hemen söndürülmesine çalışmalıyız. Hiç yanmaması mümkün değil. Tek bir doğa ve orman var. Bu domuzlar, kuşlar, ayılar ve insanların ihtiyaçlarına aynı anda cevap vermeli.

İzmir Büyükşehir Belediyesinin yaptığı toplantıda köylüler orman teşkilatından dışlandıklarını, gözlem kulelerinin yıkıldığını, söndürmeye gelen ekiplerin birçok sorunları olduğunu gördüklerini belirtmişler.

Orman orada yaşayan vahşi hayvanlar için birçok ağaç türünü barındırmalı. Köylüler için de bu gerekli. Biyoçeşitliliğin sağlanması için katılımcı planlama gerekiyor. Bir anımı anlatarak bu düşüncemi anlatayım.

Katılımcı kırsal kalkınma konusunda yürüttüğümüz bir eğitimde “köyümüzdeki orman nasıl geliştirilmeli” konusunu ele alan bir oturum yapmıştık. Eğitime ormanları da olan bir Doğu Anadolu köy grubunda kırsal kalkınma projesini yürüten profesyoneller katılıyordu. Ziraat mühendisleri yanında orman mühendisleri, hekimler vb. birçok meslekten kişi bulunuyordu. Bildiğimiz bir köyü ele aldık, simülasyon yaparak bazılarının köylü rolü oynamasını, bazılarının da orman mühendisi, ziraat mühendisi gibi gerçek mesleklerini oynamalarını istedim. Köylü rolünü oynayanlar yakacak odun üretebilecek titrek kavakların olmasını, geliştirilmesini, ayrıca meyve veren bazı ağaç türleri olmasını, keçilerin, koyunların dallarını veya meyvelerini yiyebileceği ağaç türlerinin de olmasını, kereste üretecek ağaçlar yanında, gölgesi de iyi olan türlerin olmasını önerdiler. Diğer mesleklerden olan kişiler de kendi bakış açılarını sundular. Ara verdiğimizde genç bir orman mühendisi yanıma gelerek bu eğitime tepki duyduğunu, çünkü kendisinin bu alanda uzman olduğunu köylülere ne dikilmesi gerektiğini sormanın gereksiz olduğunu söyledi. Ertesi güne kadar beklemesini önererek, tekrar görüşmemizi önerdim. Katılımcı çalışmalar devam etti ve orman mühendisimiz başkalarının bakış açısının değerini kavradı. Bana fikrini değiştirdiğini ve katılımcılığa inandığını belirtti.

Şimdi bu yanan ormanlarda profesyoneller kendi bildiklerini mi dayatacaklar, yoksa iktidar köylülerle paylaşılacak mı? Agroforestry (orman tarımcılığı, endüstriyel ormancılık değil) benimsenecek mi? Alınacak kararlarda köylüler söz sahibi olacaklar mı? Koruma çalışmalarında orman içi köylüler yer alacaklar mı? Biyoçeşitliliği zengin bir orman ortaya çıkacak mı? Bunlar irdelenmesi gereken soru işaretleri.

Önceki ve Sonraki Yazılar