İtibar

Rahmetli annem biz çocukları için, ‘’Para-pul önemli değil, Allah itibarınızı artırsın’’ diye dua ederdi.

Develioğlu’nun ‘’Osmanlıca lûgatı’’ ‘’itibar kelimesine şöyle karşılık veriyor:

‘’Saygı gösterme; ehemmiyet verme; şeref, haysiyet’’.

Demek ki annem, doğru olarak, paradan, zenginlikten çok başka şeylerin insanın itibarını artırdığına inanıyormuş.

İnsanın itibarını neler artırabilir?

1- İtibar görmek için en önce, ‘’inanılır’’ bir insan olacaksın.

Seni duyanlar, dinleyenler doğru söylediğine inanacaklar.

Bir yerde ‘’öyle’’, başka yerde ‘’şöyle’’ sözler söylemeyeceksin.

2- Sözünde duracaksın; söz verdin mi yapacaksın.

Dostluğuna sadık olacaksın.

Bugün ‘’dostum’’ dediğine, ertesi gün ‘’sen kimsin yaa!’’ demeyeceksin.

3-Sana itibar edene sen de itibar edeceksin.

Hiç kimseyi korkutarak, aldatarak, menfaat sağlayarak kendine sadakat ve itibar kazanmaya çalışmayacaksın.

4- İnsanları sübjektif, yerel kültürel değerlerle değerlendirmeyeceksin.

Evrensel insani değerlere sahip olacaksın, sahip çıkacaksın.

‘’Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’ demeyeceksin.

‘’Her koyun kendi bacağından asılır’’ diye dü- şünmeyeceksin.

Başkalarına yapılan haksızlıklara, zulme de tıpkı kendine yapılmış gibi karşı çıkacaksın.

5- Yalnız olmayı kabul etmeyeceksin.

Dostlarını da yalnız bırakmayacaksın.

İnsanlığın yüksek değerlerini benimseyen herkesle birlik olacaksın, örgütleneceksin.

Sen de buna değenlere itibar edeceksin.

Böylece itibarın artar, güçlenirsin.

İnsanlar gibi, devletlerin de itibarı olur tabii.

İkinci Dünya Savaşında, Avrupa’da ve Dünyada, onca yoksulluğuna rağmen, en itibarlı devletin Türkiye, en muteber pasaportun da ay-yıldızlı ‘’T.C Pasaportu’’ olduğunu pek çok tarihçiden öğreniyoruz.

Daha dün sayılacak bir geçmişte, terör örgü- tü yöneticisi Abdullah Öcalan’ı barındıran Suriye sınırında, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanının gazetecilere, ‘’Suriye onu göndermezse biz gider alırız’’ mealindeki demecinden sonra, 24 saat içinde nasıl postalandığını hepimiz hatırlıyoruz. 

Şimdi sen Barzani’ye referandum yapmasın diye sopa göstermek için, Habur’da tanklarla toplarla günlerdir tatbikat yapıyorsun; ‘’Bir gece ansızın gelebiliriz’’ diye Rast makamından şarkılar söylüyorsun, hiç ipleyen yok.

Amerika’dan FETÖ elebaşını istiyorsun, koli, koli belge gönderiyorsun; yetmiyor, İzmir’de Amerikalı rahibi rehine alıp takas yapmak istiyorsun (ayıp, ayıp!) kaale alan yok.

Bakanlarını sınırdan sokmayan, girenleri de kovalayan Almanya’ya, Avusturya’ya ‘’Eyy, Eyy’’ diye posta koymaya kalkıyorsun; bu bağırışın, muhatabını bir ‘’sarhoş nağralanması’’ kadar bile etkilemiyor. İtibara bak!

Tabii, Libya bombalanırken ‘’NATO’nun orada ne işi var ?’’ diye terslenip, ertesi gün bombalamaya katılmak üzere gemilerini gönderirsen;

Uluslarası terörist Hikmetyar’ın yanında diz çöküp oturursan;

Şeyh(!) Kıbrısi’nin önünde eğilip eteğini öpen kadını Malezya’ya Büyükelçi atarsan; kimse seni ‘’itibarlı bir devlet’’ olarak görmez.

Amerika’ya indiğinde hava alanında iki pırpırlı  bir onbaşı tarafından karşılanır, Birleşmiş Milletlerde boş koltuklara karşı konuşursun.

Ne kadar ekmek, o kadar köfte!

Önceki ve Sonraki Yazılar