Sefiller’in sadece yüzde 50’si Fransızca olsa?

26 Eylül 1932 yılında, Mustafa Kemal öncülüğünde ‘Birinci Türk Dil Kurultayı’ toplandı.

Türk dilinin başka dillerin boyunduruğundan kurtulması amacıyla atılan bu önemli adımın yıldönümü, mevcut hükümet bırakın kutlamayı, tersine unutulmaya bırakılmak isteniyor.

İki nedeni var, biri Atatürk saplantısı, öteki Arap seviciliği…

Dil devrimine karşı çıkmayı bir kültürel muhafazakarlık olarak kabul ediyorlar.

Mezar taşlarını okuyamıyoruz” edebiyatından başlayarak, dilimizin yoksullaştığı şeklinde doğru olmayan tezleri savunarak, tarihi akışını bu konuda da kesmeye çalışıyorlar.

 

****

 

Doğal olarak Türkiye’yi Atatürk’en arındırmak isteyenlerin başında gelen AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bakın neler söylemişti:

Dilde sadeleşme yolunda Türkçemiz tarihimizin en büyük kelime katliamına maruz bırakılmıştır. Asırlar boyunca kullana kullana Türkçeleştirdiğimiz kelimelere getirilen yasaklar. İddia edildiği gibi dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya yetmemiştir bilakis, dil cellatlarının elinde, Türkçemiz bizzat Gazi’nin ifadesiyle bir çıkmaza saplanmıştır. Zengin kelime birikimi tasfiyesiyle ortaya çıkan boşluğu bir dönem Fransızca son dönemde İngilizce kökenli kelimeler doldurmuştur.

Bugün geldiğimiz noktada gençler bir asır önce vefat eden dedelerinin mezar taşını dahi okuyup anlayamamaktır. Sadece gençlerimiz değil; üniversite mezunu insanlarımız bile 70-80 sene öncesi eserleri okurken zorluk yaşıyor.”

 

****

 

Ezberlenmiş cümleler, önüne konulan metinler okunursa, bu tür yanlışlara elbette düşülür.

Yanlışları sıralayayım…

1-Dil değişen bir varlıktır. Tüm dünya dilleri gelişirken, Türkçenin donup kalmasını beklemek doğru da değil, olanaklı da değil.

2-Türkçe Cumhuriyet kurulduğunda, bir değil iki dilimiz vardı. Sarayın çevresinde konuşulan dil ile halkın dili…

Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nda uzun yıllar görev yapmış, edebiyat kitaplarımızda haklı yerini almış olan Cahit Külebi, Hıfzı Topuz’la yaptığı söyleşide eski durumu bakın nasıl anlatıyor?

Eskilerin kullandığı sözcüklerin dörtte üçü Arapça, dörtte biri de Farsçaydı. Sonra bu etkiler gittikçe arttı. Fakat yalnız Arapçanın ve Farsçanın etkisi diyemeyiz. Birçok alanlarda Batı dillerinin de etkisi oldu ve Batı dillerinin sözcükleri dilimize geçti. Denizcilikte, lokantacılıkta İtalyanların büyük etkisi oldu. Edebiyatta ve başka alanlarda Fransızların etkisi oldu.”

Bu söyleşi 1975 yılında yapıldı.

1950 sonrasında Amerika’nın da etkisiyle dilimize pek çok İngilizce sözcük girdi.

Özetle diyebiliriz ki Osmanlı dönemi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk dili başka dillerin boyunduruğu altındaydı.

 

****

 

Cahit Külebi, Hıfzı Topuz’un sorusuna karşılık, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dil bilimcisi Ömer Asım Aksoy’u kaynak göstererek sözünü ettiğim boyunduruğu rakamlara döküyor:

Şinasi, dilinde ancak yüzde 33 oranında Türkçe sözcük kullanmış. Namık Kemal yüzde 38, Hüseyin Rahmi yüzde 50, Ahmet Rasim yüzde 50, Peyami Safa yüzde 62, Tarık Buğra yüzde 71, İlhan Selçuk yüzde 73, Nadir Nadi yüzde 79, Nurullah Ataç yüzde 88 ile başlamış, yüzde 98’e kadar çıkarmış.”

Dikkat edilirse Osmanlı’dan günümüze doğru gelindiğinde yazarların Türkçe oranı artıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediğinin tersine, doğranan Türkçe sözcükler değil, Arapça-Farsça ve diğer dillerden geçen sözcüklerdir.

 

****

 

Şöyle bir şey düşünebilir misiniz, Victor Hugo’nun Sefiller’inde yüzde 50 Fransızca, geri kalan diğer dillerden geçen sözcükler olsun? Veya Gothe’nin kitaplarında sadece yüzde 38 Almanca sözcük yer alsın!

Yeryüzünün hangi önemli yazarını alırsanız alın, hangi yüzyılda yaşamış olursa olsun, ana dilinde yazıyorsa, o dilin sözcüklerini kullanmıştır.

 

*****

 

Cahit Külebi, Türk Dil Kurumu’nun kurulduğu yıllarda kullandığımız dilin durumunu rakamsal olarak da veriyor:

Evet, kırk yıl önce sözlüklerde saptanan sözcük sayısı 29 bindi. Bunun 11 bini Türkçe, 18 bini yabancı sözcüktü. Genellikle Arapça ve Farsça tabii. Bugün (1975 yılı) durum tümüyle ters orandadır. Bugün sözlüklerimizde yine 30 bine yakın sözcük vardır. Bunun 20 bine yakını Türkçe, geri kalanı da yabancı.”

(Hıfzı Topuz, Gülümseyen Anılar, Remzi Kitabevi, 2. Basım, sayfa 195-196-197).

 

****

 

Bu rakamlar bile ‘geçmişle bağımızı kopardılar’ savının ne kadar yanlış olduğunu kanıtlıyor. Ortada dil açısından bir geçmiş yok ki koparılmış olsun!

Dil olmayınca da ne edebiyat olur ne de tarih!..

 

****

 

Kaldı ki Osmanlı çok çeşitli milletlerin oluşturduğu bir imparatorluktu.

Doğal olarak Saray’da her milletin dilinden bir parça vardı.

Ancak milli devlet için milli dil zorunluydu ve Atatürk’ün yaptığı da buydu.

 

 KÜLTÜREL KOPUŞ MU YOKSA YENİDEN DOĞUŞ MU?

 

 Cumhuriyet bir kültürel kopuş değil olsa olsa bir yeniden doğuştur.

Özellikle kültür alanında…

Sözcük konusunda sayıları verdim, yayınlanan kitaplara gelince…

Matbaanın Osmanlı’ya gelmesinden harf devrimine kadar geçen sürede (200 yıl) basılan kitap sayısı 25 bin… Bugün yılda ortalama 50 bin kitap basılıyor.

 

****

 

Konuyla ilgili bir bilim insanı, şu saptamayı yapıyor:

İstanbul’da ilk basımevinin ürünlerini vermeye başladığı 1730’lu yıllara gelinceye kadar geçen 300 yıl içinde Batı’da 1,5 milyon kitaptan 1,4 milyar basılmıştı.”

Voltaire’nin meşhur sözünü aktararak yazımı tamamlayayım:

İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar