Yine Milli Eğitim! Yine Yolsuzluk! Ve Yer: Yine…

Birçok kez yazıldı. Toplumsal çözülme ve kültürel-ahlaki çürümenin yaşandığı bir toplumda hiçbir toplumsal kurum ve kuruluş bunun dışında kalamaz. 

Yasamadan yargı ve yürütmeye, dinden siyasete, ekonomiden eğitime, en tepeden en alt birimlere dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşlar bu sürecin hem bir parçası hem de üreteni olur. Yozlaşma ve çürüme tüm bünyeyi sarar ve her bir organ kesilip atılması gereken bir kangrene dönüşür. 

Aslında bu koşullarda yapılacak tek şey yeni bir toplumsal inşa için ayağa kalkmaktır. Ama bunu anlatmanın yeri şimdilik burası değildir. Bundan dolayı konuya dönelim… 

Yine Milli Eğitim…

İşte tüm kurumları yerle yeksan eylenmiş Türkiye gerçekliğinde de kangren olmuş; dahası bir enkaza, bir bataklığa dönüşmüş ve bir an önce kesilip atılması gereken kurum ve kuruluşlardan biri de Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Toplumsal çözülmeye değilse de kültürel-ahlaki çürümeye ve onun zehrine karşı panzehir olması beklenen eğitim ve onu organize etmek ve yönetmekle görevli olan yöneticilerin önemli bir kısmı, rant ve koltuk çetelerinin cirit attığı MEB aracılığıyla onun taşıyıcısına dönüşmüştür. 

Bu öyle bir noktaya varmıştır ki “MEB’de yolsuzluk, usulsüzlük, görevi kötüye kullanma, ayrımcılık, nepotizm, mobbing, taciz, vb olayların olmadığı bir tek gün bile yoktur” dense abartı sayılmaz. 

Ne var ki ayrımcılık, taciz ve mobbing tarzı olayların büyük bir bölümü dikkate bile alınmaz. Usulsüzlük, görevi kötüye kullanma ise vaka-i adliyeden bile sayılmaz. Eğer birileri saymaya yeltenir ve adli olarak savcılıklar “soruşturma izni” isterse, genellikle “soruşturma izni verilmemesi” zırhı devreye sokulur. Ya da zamanaşımı yetişir imdada…
Yolsuzluk olayları ise bir polis operasyonuyla ortaya çıkarılmamış; rant ve koltuk çeteleri arasında bir çekişme ve paylaşım sorunu olmamış; basının ve kamuoyunun gündemine gelmemişse, genellikle kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla bertaraf edilir. 

Sonra da üçe beşe bakmadan birileri alacağını alır, birileri de vereceklerini verir ve her şey tatlıya bağlanır. Kimselerin ruhu bile duymadan çözülür bütün sorunlar…

MEB merkez teşkilatından taşra teşkilatlarına dek… 

Ancak bazen işler karışır ve olaylar tasarlandığı ya da istendiği biçimde gitmez. Tıpkı Adana Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ya da Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluğunda olduğu gibi…

Yine Yolsuzluk Yine Diyarbakır

İşte son günlerde, yukarıda genel cümlelerle anlatılanların bir örneği de yine Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ortaya çıktı. 
“Ortaya çıktı” sözüne bakıp yeni bir olay olduğunu sanmayın. Aksine olay da bunun ortaya çıkışı da çok eskilere dayanıyor aslında…

Milli Eğitim çevresindeki kaynaklara göre, konu yıllardır biliniyor ve konuşuluyor. Hatta yalnızca Diyarbakır yerelinde değil, MEB Teftiş Kurulu ve özellikle Personel Genel Müdürlüğü katında da biliniyor. 

O halde gereği neden yapılmıyor? Bunun gereğini kimler yapmıyor? İşin aslına bakıldığında sorunun püf noktası da burası… Merkezden taşraya, taşradan merkeze uzanan MEB’deki rant ve koltuk çeteleri ilişkisinin boyutunu, ihmal ve savsaklamaları, işi usulüne uydurmaları görmek açısından da buraya bakmak gerek. 

Peki; Diyarbakır’da ne olmuştu?

Kamu Zararına Neden Olan İhale
Diyarbakır Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nce 2015-2016 Eğitim Öğretim yılı için bir taşıma ihalesi yapılır. Milli Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün yaklaşık maliyet hesabıyla 5 milyon 332 bin 237 TL olarak belirlediği söz konusu ihale, Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 7 milyon 650 bin TL bedelle yapılır. Arada 2 milyon 317 bin 762 TL kamu zararı oluşur. 

Bu ihaleden yaklaşık 2 yıl sonra Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürü Fikret Elaltuntaş hakkında bir soruşturma açılır. İl Maarif Müfettişlerince yürütülen bu soruşturmaya ilişkin hazırlanan 7 Haziran 2017 tarihli raporda ise Elaltuntaş hakkında, ne kamu zararına neden olduğundan söz edilir ne de idari ve mali bir teklif getirilir.

Disiplin yönünden ise 1/3 oranındaki maaş kesim cezası teklifi sunulur, Bakanlık mevzuatının dışına çıktığı, ona uygun davranmadığı için. Bu ceza teklifi de “Bu kadar kusur kadı kızında bile bulunur. Ne olacak ki” dercesine il disiplin kurulunda kaldırılır.
 

Ancak İl Maarif Müfettişleri, disiplin dışında herhangi bir teklif getirmeseler de yazdıkları raporda “kamu zararının oluşup oluşmadığının İdarece/Bakanlıkça değerlendirilerek, sonuca göre idari ve mali işlem tesis edilmesi gerektiği”ni belirtirler. Bu belirleme önemlidir.
Raporda yer alan bu değerlendirme üzerine, Diyarbakır Valiliği’yle görüştüğü belirtilen dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Aslan, Ferhat Elaltuntaş hakkında hem mali hem de kamu zararı tespiti yönünden herhangi bir işlem yapmaz.

Elbette İdarece/Bakanlıkça değerlendirme de talep etmez. Acaba neden? Mevzuatı bilmezlikten mi? Ferhat Elaltuntaş’a hayranlığından mı? Ya da tamamen duygusal nedenlerden mi? Burası tahmin edilebilir olsa da bilinmez!

Ve sonuçta dosya, dönemin Hukuk Hizmetleri Şubesinden sorumlu İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Adnan Hurata’nın da denetimi ve gözetimi altında derin bir uykuya terk edilir. Taraflar mutludur! Lakin her uykunun, her mutluluğun bir sonu vardır. Her unutuluşun da bir hatırlanma zamanı…

Uykusundan Uyandırılan Dosya
Dosya, kaldırılıp konduğu yerde derin uykusundayken, 2019 Mart’ında Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Aslan görevden alınmış ve yerine Feysel Taşçıer atanmıştır. 
Yerel kaynakların aktardığı ve basına da yansıyan bilgilere göre, önce Diyarbakır Öğretmenevi yolsuzluğu açığa çıkar bu dönemde. Sonra da bu “İhale yolsuzluğu” dosyası yaklaşık üç yıl süren uykusundan, 17 Nisan 2020 tarihinde uyandırılır. Ve ne gariptir ki bu tarih soruşturma evraklarına “Fiilin ve halin öğrenildiği tarih” olarak geçmiştir. Yani 2017 yılında yapılan ve tamamlanan soruşturmaya rağmen…

Yerelde konuşulan ve kapağı açılan dosyadaki bilgiler üzerine, konu Bakanlığa bildirilir ve Bakanlık Müfettişleri talep edilir. Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü kaynaklarına göre, yalnızca bununla da kalınmaz. Bağlar İlçe Milli Eğitim Müdürü Ferhat Elaltuntaş’ın görevden uzaklaştırılmasına ve yöneticilik görevinin üzerinden alınmasına ilişkin hem Hamza Aydoğdu’nun hem de Ömer İnan’ın müdür olduğu zamanlarda MEB Personel Genel Müdürlüğü’ne iki ayrı resmi yazıyla teklif götürülür. Bunun yanı sıra 23 Temmuz 2020 tarihli bir yazıyla MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden görüş sorulur ki gereği yapılabilsin.

Lakin birçok kişiyi daha soruşturma süreci bile bitmeden görevden uzaklaştıran, yöneticilik görevini üzerinden alan Personel Genel Müdürlüğü, alenen ortada duran kamu zararına rağmen, Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce getirilen teklifin gereğini yapmaz. Ve Fikret Altuntaş’ın üzerinden yöneticilik görevini almaz. Israrlı talepler üzerine yalnızca görevden uzaklaştırmakla yetinir. O da her seferinde mahkeme kararıyla geri döner.

Ancak Bakanlık Müfettişleri daha soruşturmayı tamamlayıp sonuç raporunu yazmadan önce 2020 Eylül ayında Feysel Taşçıer Milli Eğitim Müdürlüğü görevinden alınır ve yerine Yüksel Arslan atanır. 

10 Ay Süren 3. Soruşturma Sonucunda…
Yüksel Arslan’ın göreve başlamasından yaklaşık iki ay sonra Bakanlık Müfettişlerinin 3 Kasım 2020 tarihli soruşturma raporu gelir. Ardı sıra da Bakanlık’tan görüş sormak için yazılan yazının yanıtı. 

Bakanlık 23 Temmuz 2020 tarihli yazıya, neredeyse 5 ay süren derin araştırmalar sonucu, ancak ve ancak 16 Aralık 2020 tarihinde görüş bildirebilmiştir. Bu görüş yazısında da “Kamu zararının kontrol, denetim veya inceleme, Sayıştay’ca kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edileceği” belirtilmiştir.

Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü, gelen rapordan 70 gün, görüş yazısından da yaklaşık bir ay sonra, 13 Ocak 2021 tarihinde inceleme ve soruşturma başlatılmasına karar vermiştir. 10 ay süren araştırma ve inceleme sonucu, 21 Ekim 2021 tarihinde tamamlanan soruşturma raporunda, 2 milyon 317 bin 762, 27 TL kamu zararı oluştuğu ve Fikret Elaltuntaş’ın sorumlu olduğu tespit edilmiştir. 

Ve bu zararın, ihalenin gerçekleştiği tarihten 7 Haziran 2017 tarihine kadar geçen süre için ana para ve faiziyle birlikte Fikret Elaltuntaş’a; ana para faizinin 7 Haziran 2017’den 21 Ekim 2021 tarihine kadar geçen süredeki kısmının da gerekli iş ve işlemleri yapmayan, dönemin Hukuk Hizmetleri Şubesinden sorumlu il milli eğitim müdür yardımcısı Adnan Hurata’ya rücu edilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Disiplin yönünden teklif edilecek cezanın “zamanaşımı” gerçekleştiği için uygulama kabiliyetinin olmadığına değinilen raporda, “Adli yönden herhangi bir işlem tayinine gerek olmadığına” hükmedilmiştir. İdari yönden ise hem Fikret Elaltuntaş hem de Adnan Hurata üzerinden bulunan yöneticilik görevleri hakkında tasarrufun Makam takdirinde olduğu ifade edilmiştir. Keza Diyarbakır Milli Eğitim Müdürlüğü eski müdürü Hasan Aslan hakkındaki tasarrufun da…

Yukarıdaki teklifleri de içeren üçüncü soruşturma raporunun üzerinden iki ay geçmiş olmasına rağmen Fikret Elaltuntaş ve Adnan Hurata üzerlerinde taşıdıkları yöneticilik görevlerine devam etmekte ve koltuklarında oturmaktadır. Kamu zararının nasıl ödetilip ödetilmeyeceği ise şimdilik Allah’a kalmıştır. 
İhalenin gerçekleştiği tarihin üzerinden yaklaşık 6 buçuk yıl, ilk soruşturmanın üzerinden ise yaklaşık 4 buçuk yıl geçmesine rağmen ortaya çıkan sonuç işte budur. Ne de olsa burası Milli Eğitim’dir.

Ne de olsa burası, yasamadan yargı ve yürütmeye dek tüm toplumsal kurum ve kuruluşları, toplumsal çözülme ve kültürel çürüme girdabında yerle yeksan eylenmiş bir Türkiye’dir.

Daha ötesi laf-ı güzaftır artık…
Peki; sorumlu kim? Yoksa hiç kimse mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar