SEÇİM KANUNU TEKLİFİ ve SİYASETİN GERÇEKLERİ


AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan Seçim Kanunu’na  ilişkin yasa teklifi Meclis Başkanlığına sunuldu. 15 maddelik teklifin en önemli maddeleri şunlar;  

Seçim barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye indiriliyor, seçime katılım için Mecliste grubu bulunma şartı kaldırılıyor, ülke genelinde örgütlenme ve kongre yapmış olma şartı gerekiyor.  Milletvekilliği dağılımı ise ittifaklar üzerinden değil, her siyasi partinin aldığı oylar üzerinden yapılacak.   

Teklife bakıldığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; iktidarın ülke barajının düşürülmesi ve ittifak içindeki siyasi partilerin gerçek oy oranlarının ortaya çıkmasına imkan sağlaması yönüyle daha demokratik bir seçim sisteminin hedeflendiğini söylemesi kendi içinde haklı görülebilir ancak bu teklifle iktidarın aslında amacının neler olduğu çok açık.

Amaçlanan şunlar;  

-TBMM’de grubunun bulunması şartının kaldırılması yönüyle HDP’nin kapatılacağı ve seçimlere giremeyeceği planlanmış. 

-İttifakları fiilen işlemez hale getirmek için Millet ittifakında yer alma ihtimali olan DEVA, Gelecek ve Saadet Partili adayların CHP listelerinden seçimlere girmelerini zorlamak. Bu bağlamda hedef demokratikleşme olsa ülke barajının yüzde beşe, dörde indirilmesi teklif edilebilirdi.   

Bu türden niyetlere rağmen bir de siyasetin kendi gerçekleri var. Nedir bunlar?  Birkaç hafta önce AKP’ye yakınlığı ile bilinen yıllardır siyasete yönelik anket çalışmaları yapan bir anketçiyle birlikte olduğunu bildiğim bir arkadaşımızla sohbet ettim. Bu sohbetimizi yaparken daha ortada seçim yasası teklifi yoktu. Hem bu sohbetten aldığım notlarla hem de lisans eğitimimiz siyaset ve kamu yönetimi üzerine olduğu için kendi gözlemlerimle birlikte aktarmak istiyorum. 

1- Seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesi ve milletvekili dağılımının değiştirilmesiyle iktidarın kendi konumundan haberdar olduğu anlaşılıyor. Yaklaşık 10 gün önce  Bahçeli’yle yapılan görüşmenin konusunun  MHP’nin durumu olduğunda şüphe yok. 

2- Bu düzenleme en çok MHP’nin aleyhine olacak.  MHP’nin yüzde 7 barajın altında kalması ve/veya daha az milletvekili çıkarması öngörülüyor, MHP’de buna razı olmuş. 

3- AK Partiden ayrılan yeni siyasi partilerin bir tercihe zorlanması öngörülmüş, ya yeni bir ittifak ya da CHP veya İyi Parti listelerinden seçime girmek. Zihinlerden  geçen belli, muhafazakar seçmen sandıkta altı oku görünce irkilir ve geri çekilir. 
Sevgili okurlar;  Şimdi gelelim gözlemlere ve siyasetin gerçeklerine; 

-HDP için getirilen düzenleme ve parti kapatma geçmişte olduğu gibi işe yaramaz. HDP teşkilatlanmasını ve kongresini yapmış bir başka siyasi partiye katılır ve iş biter. Zaten tüm anketlerde HDP yüzde yedinin fazlasıyla üzerinde. 

-2019 Yerel Seçimleriyle başlayan iktidarın oy kaybı devam ediyor. Tüm anketlerde yüzde 30’lar düzeyine inmiş bir siyasi hareketin sahada yeniden eski havasına kavuşması mümkün değil.  Ancak Erdoğan’ın oyu ittifakın oyundan fazla. 

-AKP’den ayrılan her dört partilinin ikisi İYİ Partiye, diğer ikisi de DEVA ve Gelecek Partisine kaymakta. CHP’ye giden pek yok, sadece Güneydoğu’da AKP’den CHP’ye görünür şekilde kayma var. 

-Bu seçimlerde 6-7 milyon yeni genç seçmen oy kullanacak. Bu yeni seçmen kitlesinde AKP’nin İmam Hatip Lisesi mezunları -tamamı olmasa da büyük oranda-  hariç karşılık bulmadığı bir realite. Babasının tercihi ve mahalle, aile baskısı yeni nesilde rağbet görmediği gibi tam tersi etki yapmakta. AK Parti 50-70 yaş aralığında ve köylerde halen etkili. 18-30 yaş aralığında hiçbir bölgede AK Parti birinci parti değil. Öyle ki, eskiden AP ve DYP’liler için söylenirdi, mahallede sala verildiğinde AKP’lilere “yine sizden birisi gitmiş, ölenler sizden, doğanlar bizden” denmekte.

“Bizim zamanımızda ambulans yoktu, şu yoktu, bu yoktu, müsvedde kağıtlarla eğitim yapılıyordu” türünden mesajların 18-30 yaş aralığında bir alıcısı yok. Gençler olan biteni, doğuyu da batıyı da internetten, sosyal medyadan öğrenmekte. Genç kitleye iş, aş, özgürlük, eşitlik, adalet, ortak geleceği inşa etme, daha fazla demokrasi sözleri ve eylemleriyle ulaşabilirsiniz.

Bu anlamda AK Partinin son birkaç yıllık icraatıyla sicili fazlasıyla kötü ve geleceğe yönelik bir hikayesi yok. Kapı kapı dolaşarak her eve girme dönemi artık bitti, seçmene sosyal medya, cep telefonu ve TV’den ulaşmak gerekiyor. 

-Ülkede yaşanan sıkıntıların faturası genellikle sisteme kesilmekte. Parlamenter sisteme dönüş isteği Cumhurbaşkanlığı Seçiminin sonucunu etkileyecek. Muhalefet altılı masayla bir plan ortaya koydu, toplumda karşılık buldu, ama adına “Güçlü Parlamenter Sistem” yerine “Daha Demokratik Parlamenter Sistem” deselerdi daha iyi olurdu. 

-Seçmenin yüzde 40’ı bir önceki, Haziran 2018’deki seçimlerinde verdiği oyunu değiştirecek, çoğunluğu AKP ve MHP seçmeni. MHP seçmeni İYİ Partiye kayıyor.

-Eskiden muhafazakâr sağ seçmende adaletsizlikler çok fazla dikkate alınmıyordu,  ekonomik krizlerle birlikte ve yıllara sari adaletsizlikte eşitsizlikler evlerde konuşulur hale gelmiş durumda, yaklaşık 1,5 milyon insan ya hapiste, ya aranmakta ve mahkeme kapılarında hukuk arıyor. Anketlerde kararsız veya protesto oylarının çok olmasının nedeni de büyük oranda buralardan kaynaklı. Bu seçmenlerin aile ve yakınları da AK Parti ve MHP’den soğudu, koptu, kopuyor.   

-AK Partililer her probleme, soruna karşılık bir cevap verebiliyordu, yerine göre dış güçler, içerideki düşmanlar, gezi olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi vb. cevaplar hatta geçmişte koalisyonlara kadar gerekçeler vardı, ama son bir iki yıldır artık bu türden cevaplar yenmiyor. Doların artması, pahalılık, hele hele Cumhurbaşkanlığı Danışmanlarının birkaç yerden maaş alması, yerelde ihale ve işe alımlardaki hukuksuzluklara cevap yetiştirme, gerekçe üretme kapasiteleri kalmadı. 

-Amaç küçük partileri dağıtmak olabilir, ama DEVA, Saadet ve Gelecek Partisi yeni bir ittifak yaparsa yüzde yedi barajını rahatlıkla aşarlar, AK Parti ve MHP hedeflerinin aksiyle karşılaşabilir. Muhalefet partileri 2018 Genel ve 2019 Yerel Seçimlerinde derslerini aldılar, tecrübe kazandılar. 

-Yurt dışında 5 milyon civarında oy var, sonucu etkileyecek,  bu noktada AKP ve HDP bilinen nedenlerle en güçlü partiler.  Muhalefetin yurt dışı oylara yönelik doğru dürüst bir çalışması yok. 

-Bu ülkenin siyaset tarihinde bir realite vardır, devalüasyon dönemlerinden sonra her defasında iktidar değişikliği yaşanmıştır. Türkiye’de ilk devalüasyon 1946’da CHP döneminde Başbakan Recep Peker döneminde yapıldı, dolar 1,32 TL den 2,82 TL’ye yükseldi, arkasından 1952’de CHP gitti, Demokrat Parti iktidara geldi.  İkinci devalüasyon 1958’ de yapıldı, dolar 2,80 den 9 TL’ye yükseldi, Demokrat Parti iktidarı iki sene sonra bitti. Üçüncü devalüasyon 1970’de Demirel, AP döneminde yapıldı, bir yıl içinde Demirel gitti. 1980’de 24 Ocak kararlarıyla TL değer kaybetti, sekiz ay sonra darbe oldu. 1994 de 5 Nisan’da devalüasyon oldu, 1996’de DYP-SHP koalisyonu bitti, 2001’de Şubat ayında dolar 675 TL. den bir iki günde 1,2 milyon TL. oldu, iki sene sonra iktidar partilerinin tamamı Meclis dışında kaldı. 2018 Ağustos ayında dalgalı kur sisteminde TL. 4,6 TL. den 8,10 lara geldi, altı ay sonra yerel seçimlerde iktidar büyük şehirlerin çoğunu kaybetti. 2021’de Eylül ayında faiz indirimleriyle  başlayan TL’nin değer kaybı enflasyona neden oldu, oluyor. Bu siyasi tarihimizin gerçeklerinin bize hatırlattığı bir şeyler var elbette, topluma da verdiği mesajlar. 

Sevgili dostlar; 

Bir iktidarın seçimle seçim sistemiyle oynamaya başlaması, toplumda “masa başında sandıkta bir şeyler mi -hile hurda-yapmaya mı çalışıyorlar” algısı oluşursa tam tersi sonuçlara neden olduğu da bir gerçek, hele hele sağ seçmen üzerinde. Hatırlayalım, 1991 yılında ANAP; Refah, MHP ve Islahatçı Demokrasi Partisi üçlü ittifakı nedeniyle çok oy kaybetmişti, halbuki amaçları bu üç partinin ülke barajının altında kalmasıydı. 1999 da Erken Genel Seçim ve Yerel Seçimlerde Fazilet Partisi seçimleri ertelemeye kalkmıştı, muhafazakar seçmen MHP’ye yönelmişti. 2019 da İstanbul seçimleri masa başında iptal edildi, yenilenen İstanbul seçimlerinde AKP, CHP’ye çok büyük farkla kaybetti. Neden mi? 
Bu ülkenin seçmenleri oylarını neredeyse kutsal sayarlar. Devletin veya iktidarın eylem ve söylemlerine genelde sağ seçmen ses çıkar-a-mazlar, ancak her dört veya beş yılda bir “oyuma karışma, müdahale etme, masa başında senaryolar oynama” demesini de bilirler. Bu anlamda yeni seçim yasası teklifi toplumda ters tepebilir. Bekleyip göreceğiz. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar