Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Korku imparatorluğu?

*NEİN DANKE!

Yani, HAYIR teşekkürler!

16 Nisan referandumundan sonra herşey farklı olacak artık.

Sanki 15 Temmuz gibi, Türkiye’nin ikinci 11 Eylül’ü.

En azından sadece fiili değil, biraz da resmi görünümlü.

İktidar cephesinde büyük kavgalar, tasfiyeler ve hesaplaşmalar gümbür gümbür yolda.

Ama o da ne?

Kendi içinden çok dışa yayılarak büyüyor.

Alakalı, alakasız küçük balıklar ağa girmiş.

Büyükler çevresinde dalga geçer gibi dolanıyor.

OHAL getirilmesi gerekçesi olan darbe girişiminin çok ötesinde, alakası olmayan ekonomik, sosyal ve siyasal düzenlemeler için kullanılıyor.

Eskiden TORBA KANUN terimini üretmişti Türkiye siyaseti.

CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU ‘nun deyimiyle ve şahsen de çok doğru bulduğum TEK ADAM REJİMİ tespiti hızla ‘resmi’ olarak da hayat buluyor.

Tek Parti bile değil, -TEK ADAM REJİMİ- artık OHAL kararnameleri yoluyla her konuyu düzenleyerek kolaylaştırılmış şekilde ve hızla kuruluyor.

“Normal 2019 süreci”  bile kuvvetle muhtemel ‘fiilen’ uygulanması ile yetinilmeyecek ‘resmen’ de öne çekilmeye yeltenilecektir.

Süreç hızla başladı:

Artık hem bir partinin Genel Başkanlığı, hem de ülkenin Cumhurbaşkanlığı aynı kişide toplandı.

Ama ülkenin yarısı “Cumhurbaşkansız kalmış ruhu” halinde! Çok zor bir durum!

Vallahi, tüm gücü elimde toplamış durumda ben olsam her gün binlerce kez kişilik bölünmesi yaşardım.

Şahsi çıkarlarım mı, partimin menfaatlerimi yoksa ülkeninki mi?

Partililerimin mi, yoksa tüm ülkenin mi Cumhurbaşkanı olacağım?

Samimi söylüyorum, kim oturursa otursun o koltukta aslında oturan  için her gün binlerce kez işkence demektir…

Korku demektir.

Hiç değilse, yanlış yaparsam engelleyecek kimse yok korkusu.

Sonuçta, çoğu iyi gün dostu veya kral bilmem ne  ruhlu koskoca bir gürültülü kalabalık içinde kocaman bir  yalnızlık korkusu.

Kişilik bölünmesine bile yol açacak bir ortam.

Korkunç bir durum yani!

Korkunç bir durumdan da korkutanlar, korkanlar ve bazı korkmayanlardan başka ne kalır?

Vallahi ben kendim için istemem her açıdan bakıldığında korku kokan bu imparatorluğu!

Ama dönelim ülkenin girdiği hem kaygan, hem de büyük küçük çakıl taşlarıyla dolu çıkmaz yola:

En küçük denge kaybında öyle bir tökezlenir ki, düşersek kaldırmak için kolumuzdan tutacak dostumuzda kalmadı çevremizde.

Ama tekme atacak o kadar da fazlalaştı.

Doğru ya, tüm komşularımızla hatta uzaktakilerle bile kavgalıyız.

Gücü kaybetme korkusu, başkalarına korku verme dürtüsünü  besler.

KORKU, korkutmanın anasıdır! 

Korktuğun için korkutursun. Hani gece mezarlıkta yürürken yüksek sesle bağıra bağıra bir şeyler söylersin ya.

Veya ıslık çalarsın! Bu evrensel bir duygudur.

GÜÇ çok zor veya aksine çok kolay elde edilirse, hata, hile, hurda, tehdit, şantaj yasa dışı her türlü yolla gasp edildiyse ve üstüne ne oldum delisi olunursa, yasadışılık oluşmuşsa veya biraz da tesadüflerin de yardımıyla bir şekilde ele geçerse herhalde pek fazla kıymetli oluyor.

Bu okullardaki öğrenci çeteleşmelerinden, eroin, silah ve kaçak petrol mafyalarında veya gözünü kan bürümüş siyasete soyunmuş çakma mafya babalarına kadar geçerli genel bir durumdur.

Bu durumda olan büyük veya küçük muktedirler bu gücü kaybetmekten ölümden çok korkarlar.

Korkutmak aslında korkmanın bir tezahürüdür.

İşte bu ruh halinin panzehiri demokratik olgunluk, eleştiri ve eleştirilere daha çok hoşgörülü  olmaktır.

DEMOKRASİ’dir.

Önceki ve Sonraki Yazılar