“YAŞAM SÜRDÜREBİLMEK…”

Emekli maaşının “yaşam sürdürebilecek” biçimde düzenlendiği dile getirilince “kamera şakası” mı dercesine sağımıza-solumuza bakındık!

Her ne denli gerek “muhalefetten”, gerekse bazı “sendikalardan” karşı sesler gelmiş olsa;

TÜİK’in belirlediği “açlık sınırı” diye adlandırdığı bir rakam var…

“Açlık sınırı” diye verilen rakam, “emekli maaşının” üzerinde!

“Açlık sınırı” diye adlandırılan durumun açılımı da şöyle:

Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlemiş olduğu, dört kişilik bir ailenin “zorunlu beslenme gereksinmelerini” karşılaması için istenen “en az gider”…

“Açlık ya da yoksulluk sınırı” olarak adlandırılır!

***

“Emekli maaşının”, belirlenen “açlık-yoksulluk sınırının” altında olduğunu araştırmalarıyla ortaya koyan kurum, devletin kurumu…

Son aylarda…

Üst-üste zamlar yaşanmasına, piyasadaki durağanlığın sürmesine, toplumsal mutsuzluğun yayılmasına, işsizliğin artmasına, alım gücünün yetersiz kalmasına, üreticinin üretimden caymaya yönelmesine, birçok gereksinimin dışalım yoluyla ülkeye girmesine karşın…

Emekli maaşı ile asgari ücret komisyonlarının toplanmasından bir ay önce başlayan “enflasyon-faiz düştü” haberlerinin kaynağı da aynı kamu kurumu…

Tüm temel besinler “yıl içerisinde” yüzde elli, ya da daha çok artarken “nasıl” olduğu anlaşılmamasına karşın…

Emekli maaşının “yaşam sürdürebilecek” biçimde olduğu ileri söyleniyor,

İşin kötüsü de, “iktidarın” çevresini saran ekonomistler bir güzel savunuyorlar ya;

Etrafta kamera arıyorum!

***

Zaman zaman duyuyorum…

Genelde emekli maaşıyla asgari ücreti arasında “benzerlik” olduğu için…

Geriye dönerek birkaç yıla bakmak gereği duydum!

Örneğin bundan ondört yıl önce asgari ücret üçyüzelli liraymış!

Çeyrek altın da otuzbeş lira…

Sözüm ona “tam”, on çeyrek yapıyormuş o yıllar…

Bu yıl asgari ücret ikibinyirmi lira, çeyrek dörtyüzkırk…

Dörtbuçuk çeyrek!

Ondört yılda yarısı gitmiş!

“Neden çeyrek altın” diye düşünen olabilir elbette!

Örneğin neden narenciye ürünleri değil, pamuk değil, buğday değil de; çeyrek!

Salt bunlar değil, ülkemizin hangi tarımsal ürünü “hak ettiği” değerde satılıyor da, üretici yeni yıllar için “umutlar” beklesin de, “maaşını” oraya bağlasın?

Hem hiç kimse “aldığınız pamuğu çıkarın da kazanın” demiyor; “yastık altındaki altın” diyor!

Üretici onun için yıkık, ekim alanlarını onun için karabasanlı…

Sıkça sarımsak, arada bir domates-soğan, bazen patatesi bir yana bırakalım;

Yitiren, zarar eden “hep” üretici, “hep” dar gelirli yurttaş!

***

Emeklinin “yaşam sürdürebilmesi” demek; ekmeği “katsız”, çorbayı tuzsuz, yarını umutsuz, çocukları işsiz, dinlence yapamayan, “alım gücü” yetersiz olmalı…

Dünyadan, ya da başka yerlerden örnek vermeye gerek yok!

İşsiyle, emekliyle, çalışanıyla, esnafıyla “yaşıyor” muyuz, “çeki” muyuz?

Onsekiz yıllık “iktidarın” daldan-dala altlayarak yanıtlaması gereken soru bu!

Ülkemizin dinlence kentlerine dışarıdan gelenler, “bu ülkenin” yurttaşından daha iyi koşullarda karşılanıyor, daha iyi dinlenebiliyorsa eğer, “iktidarın” baskın çıkacağı asgari ücret-emekli maaşı görüşmelerinde;

Bunun nedenleri üzerinde durulmalı!

Bu ülkenin yurttaşının “neden”, yılda bir haftalık dinlence yapabilmesinin olanaksızlığı sorgulanmalı!

“Yaşam sürdürebilmek” böyle anlaşılmalı!

Önceki ve Sonraki Yazılar