Süleyman Karan

Süleyman Karan

Bereketli toprakların başkaldıran delikanlısı

Benim için Adana’nın başka bir önemi vardır. ‘Memleketim’ diyemem, zira ilk kez 20’li yaşlarda gittim... Ama köklerimde var. Babamın ailesi için dünya değişirken Birinci Dünya Savaşı öncesinde geldikleri memleket Adana. Bir Arap ailesi, zenginlerinden... Yine bu topraklarda, zengin bir aileden gelip, sosyalizmi seçmiş ağabeyiyle birlikte gençliklerinde babam. Yılmaz Güney ile bir bağları olmamış ama Orhan Kemal’i iyi tanırlarmış. Yılmaz Güney gibi yoksul bir bir Zaza baba ile Kürt bir anneden gelmemişler, ama bu topraklardaki bereket ile yoksulluk arasındaki o korkunç uçurumu hissetmişler yüreklerinde... Yılmaz Güney’den yaşça biraz daha büyüklermiş, o sebeple belki tanışsalarmış, geleceğin ‘Çirkin Kral’ı Türkiye Komünist Partisi’ni aramak için İstanbul’a gelmeyecek ve belki de her şey başka bir seyir izleyecekmiş. Bu açıdan rastlaşmamaları belki de iyi olmuş, zira babam İstanbul’a, amcam yurtdışına kaçmak zorunda kalmış bir süre sonra...

Çukurova’da güneş hep parlar
Böyle bir geçmişin etkisiyle, Çukurova Belediyesi Kültür Danışmanı Ayça Öztorun beni arayıp, Yılmaz Güney’in anmasına çağırdığında, hiç tereddüt etmeden “Tabii gelirim” dedim. Yine bu vesileyle, çocukluğumda izlediğim, gençliğimde ise o 12 Eylül’ün karanlık günlerinde arkadaşlarıma izlettirdiğim Yılmaz Güney filmlerini tekrar izledim. ‘Sürü’, ‘Yol’, ‘Duvar’ ile sınırlı kalmadım, ‘Umut’ ‘Umutsuzlar’, ‘Baba’, ‘Acı’, ‘Ağıt’ ve diğerlerini izlerken yeniden, bir kez daha gördüm ki, bu Adana’dan çıkan sanatçılar tıpkı Adana gibi çok sıcak!
Nereden mi biliyorum bunu... Zira ben sanırım ilkokul beşteyken, babamın bana uzattığı “Okursan sevinirim, bu adam çok başkadır” diye elime tutuşturduğu Orhan Kemal’in ‘Baba Evi’dir ilk okuduğum roman. Ve tüm kitaplarını soluksuz okumuşumdur sonrasında. Aynı sıcaklık ve netliği seyrek bulmuşumdur sonra, ve o duruluğu... İşte Orhan Kemal edebiyatta ne ise, Yılmaz Güney de sinemada odur biraz.


Direnişin geleneği
Adana’nın toplumcu sanatçıları, bu bereketli toprakların, direniş ve onuru sürekli işleyen, aynı zamanda kaybedeceklerini bilseler bile mücadeleye devam eden insanlarını anlatırlar, tıpkı kendi hayatları gibi...

Uzun yılları hapiste geçen, kaçmak zorunda kaldığı Fransa’da kanserle mücadele ederken bile siyasal mücadeleyi bırakmayan yazar, senarist, oyuncu, yönetmen ve yapımcı Yılmaz Güney’e vefa borcunu ödüyor şimdi Adanalılar. Çoğunun kalbinde özel bir yeri hep var ama artık başta Çukurova Belediyesi ve Adana Büyükşehir Belediyesi, sanatçısına çok daha fazla sahip çıkıyor.

Adana sahip çıkıyor
Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin salona sığmayan kalabalığa bir dahaki anma etkinliğini çok daha büyük bir alanda yapacağını sözünü verirken, aynı zamanda Yılmaz Güney için 30 yıldan bu yana bir anma etkinliğinin yapılmadığı hatırlatıp, bundan böyle her yıl Çukurova’nın sanatçısını çok daha geniş etkinliklerle anacağını söylerken çok içtendi. Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı Zeydan Karalar da yeni etkinliklerin olacağını söyledi. İşte tüm bunlar, Türkiye’de tekrar iyilik, eşitlik ve özgürlüğün değerlerinin yeşerdiğinin birer kanıtı...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar