Süleyman Karan

Süleyman Karan

Bomonti’de ‘hıyanet’

Uyduruk tarihçiler ve meczupların Osmanlı İmparatorluğu’nu güllük gülistanlık bir şeymiş gibi anlatmalarına bakmayın, söz konusu din ile devlet işleri olduğunda bile, şeyhülislamlardan bahsedildiğinde mesela... Sözde padişahtan bağımsız, din adına iktidarı denetlediği iddia edilen bu mevki, aslına bakarsanız, bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çok da farklı bir şey değilmiş. O gün iktidarın yardakçısı olan şeyhülislam neyse, bugün de Diyanet İşleri Başkanı işte o. Ha diyeceksiniz ki, “Şeyhülislamların hepsi temsil ettikleri dine, gerek para ve mevki hırsı gerekse korku sebebiyle ihanet mi etmiş?” Yok hepsi değil. Üç tanesi güme gitmiş! Kimisi iş çevirdiğinden, kimisi Allah korkusundan padişaha karşı çıktığından katledilmiş. Ama bu şeyhülislamlık kurumunun bu denli münafıklığa açık olmasının sebebi, tabii ki parasının padişah tarafından, yani hazineden ödeniyor olması. Elinde Kur’an olması gerekirken, el pençe divan padişahın önünde eğilmesi, bir kese altına el açacak kadar düşük olmasından.

Maaşlı günahkarlar güruhu
Tıpkı bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tepeden tırnağa tüm memurlarının maaşlarını devletten alıyor olmaları gibi... Yani iktidarın kulu kölesi olmuş bir maaşlı memurlar ordusu, bu halkı uyutmak için her yalanı söylemeye, her kötülüğü yapmaya amade... Karşılığında ise devleti ele geçirmiş bir hükümetin ulufelerinden bol bol yararlanıyorlar. O paralar ki bizim vergilerimiz! Yani milletin parasıyla dine de, millete de ihanet eden bir kast var karşımızda! Bir hıyanet şebekesi ki, bu ülkede en büyük günahı işleyen işte bunlar.

Dinin memuru mu olurmuş?
Diyeceksiniz ki, “Bu kurum Cumhuriyet’in kadroları tarafından tasarlandı ve kuruldu”... Evet öyle ve amacı da belli bir dini yaklaşımı millete benimsetmek ve kontrol altında tutmaktı. O gün bu işlev için kullanılmıştı, bugün ise devleti ele geçirmiş en büyük kötülüğün, yani siyasi islamın maşası olarak kullanılıyor. O gün de dinin emrinde değildi, bugün de değil. O gün de millete karşıydı, bugün de millete karşı. O gün de devletin beslediği bir güruhtu, bugün de öyle. O gün biraz faydası oldu belki ama bugün tam anlamıyla bir şer kumpanyası.

Ulufenin kölesi olmuşlar
Peki ama o kadar tarikat, o kadar kendini ahir zaman peygamberi ilan etmiş meczup ortada fink atarken, böyle bir kuruma gerek yok mu? Hayır yok. Sadece devletin sıkı bir denetimine ve bilimsel laik eğitimin yerli yerine oturtulmasına gerek var. Ama ne yazık ki, bu ülkede Milli Eğitim Bakanlığı da en az Diyanet İşleri Başkanlığı kadar hıyanet yuvası. Bu iki kurum, bu milletin geleceğini, bu milletin ahlakını, bu milletin ortak aklını yok ediyor. Ve karşılığında sabah akşam ev, otomobil kredisi hesabı yapan, cebine girecek maaş dışında hiçbir şeyi önemsemeyen bir hükümet kuklası memur gibi hareket ediyor kadrolarının çok büyük bir bölümü. Bunlar, çocuklarımızı okullarda, her yaştan vatandaşı camilerde zehirliyor. Karşılığında yöneticileri aldıkları sadakaları çevrelerine pay ediyor. İşte Bomonti Bira Fabrikası’nın bu hükümet tarafından Diyanet’e peşkeş çekilmesinin ardında yatan bu hizmetleri! Onların hıyaneti ödüllendiriliyor. Bu sebepledir ki, ulufe diye dağıtılan bu fabrikayı, bunların burunlarından fitil fitil getirmek de tüm yurtseverlerin boynunun borcu. Bomonti Bira Fabrikası, bu Diyanet’e haram olacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar